Bazı insanlar doğuştan şanslıdır derler…
Varlığın içinde doğar,!
yoluna taş konmaz!
önü açılır!
Ama bir de öyleleri vardır ki!
doğduğu yer değil, direndiği yer yazar kaderini!
Çünkü kader,
hiçbir zaman hazır lokmaya aşık olmadı!
O, hep terleyen alınlara,
yorgun dizlere, yırtık ayakkabılarla çıkılan yokuşlara vuruldu.
Evet, Yunus Emre söylememiş boşuna
“Kader aşıktır gayrete”
Bir sabah ayazında simit satmakla başlar bazılarının hikayesi.
Ay sonunu getirebilmek için geceleri karton toplayan bir çocuğun,
gün gelip şirket sahibi oluşudur bu sözün anlamı!
Ya da ailesi okumaya gücü yetmeyen bir kız çocuğunun, yıllar sonra kendi okulunu açmasıdır! O hikâyelerin ortak noktası!
hep bir şeyin eksik başlaması ama hiçbir şeyin yarım bırakılmamasıdır.
Gayret, sessiz bir çığlıktır!
Kimse duymasa da kader duyar!
Ve işte o anda döner çark…
Yıkılmayanın önünde eğilir zaman!Vazgeçmeyenin önünde açılır kapılar!
Ama gel gör ki bugün, birçok genç
İyi kazanç sağladığı bir işi bile bırakıp,
“Nasıl devlet işine girerim?”
“Nasıl memur olurum ?”
“Nasıl torpil bulurum”un peşinde koşuyor.
“Tanıdık kim var?”
diye soran, “hangi partiye yanaşsam”
diye düşünen bir toplum büyüyor gözümüzün önünde!
Kader sadece devlette kadro kovalayana değil,
kendi yolunu çizene de âşıktır.
Çünkü bazen en büyük başarı,
hiç denenmemiş bir yolda yürümektir.
Bugün hangi makamda, hangi kürsüde oturursak oturalım, şunu bilmeliyiz ki;
her başarı biraz ter, biraz gözyaşı ve çokça inat barındırır.
Her ‘olmaz’ denenin arkasında bir “neden olmasın!” vardır.
Her karanlıkta bile bir umut kıvılcımı kalır geride.
Kimse senin yerine savaşmaz hayatla.
Çünkü kader, sadece gayret gösterene kur yapar.
İnsan gayreti kadar yaşar, cesareti kadar büyür, sabrı kadar kazanır.