Pazartesi, Haziran 9, 2025
Google search engine
Ana SayfaBarselonaBarselona: Renklerin, rüyaların ve ritmin şehri

Barselona: Renklerin, rüyaların ve ritmin şehri

Pınar SAVUN – BARCELONA

Bazı şehirler vardır; sizi ilk görüşte içine çeker, bazıları ise yavaş yavaş ruhunuza işler. Barselona her ikisini de aynı anda yapıyor. Akdeniz’in kıyısına yayılmış, Katalonya’nın kalbi, Gaudí’nin düşlerinden süzülmüş bu şehir; tarihiyle, sanatıyla, meydanları ve tapaslarıyla, ritmi hiç düşmeyen sokaklarıyla sadece bir seyahat değil, bir yaşama biçimi vadediyor.

Barselona yolculuğumda yanımda can parçam, hayatın en büyük yol arkadaşlığına dönüştürdüğü oğlum Doruk vardı. Onunla çıktığım her yolculuk ayrı bir heyecan, ayrı bir büyüme hikâyesi oluyor. Üstelik bu sefer konumuz yalnızca sanat, mimari ya da deniz kokusu değildi. Arka planda bir başka heyecan vardı: Futbol! Hem de Doruk’un gönlünü yıllardır kaptırdığı Cristiano Ronaldo’nun “ezeli rakibi” Barselona’nın tam kalbine gidiyorduk. “Anne, ben seni seviyorum ama Camp Nou’ya gitmeyeceğim.” diyerek başladı Doruk. Gülümseyip sustum. Bu şehir öyle bir yerdi ki, kendini en sadık Real Madrid taraftarına bile sevdirebilirdi. Oğlum Doruk ile birlikte çıktığımız bu yolculuk, sadece bir tatilden çok daha fazlası oldu. Barselona her köşe başında sizi başka bir sürprizle karşılıyor. Ve bu yazıda, o sürprizlerin peşinden gideceğiz, bir şehrin tüm katmanlarını birlikte keşfedeceğiz.

El Raval’dan Başlayan Yolculuk: Şehrin Nabzı

Şehre adımımızı El Raval’da attık. Eskiden ‘tehlikeli’ olarak nam salmış bu mahalle, artık gençlerin, sanatçıların, alternatif kafelerin ve kültürel mekânların buluşma noktası. Dar sokaklarında yürürken her pencereden ayrı bir müzik, her duvardan ayrı bir grafiti göz kırpıyor.

Burada yer alan MACBA – Barselona Çağdaş Sanat Müzesi – yalnızca içerideki eserlerle değil, önündeki mermer zeminde kaykaya binen gençlerle de tanınıyor. Barselona’nın “sokak sanatı müzesi” El Raval, geziye enerjik bir giriş yapmak için ideal.

Burası elindeki telefonu bırakmak istemeyen, nereye gitsek internet bağlantısı arayan Doruk’un da ilgisini çekti. Özellikle. MACBA’nın (Çağdaş Sanat Müzesi) önünde kaykay yapan gençleri görünce telefonu cebine attı. Bir ergenin ilgisini çekecek şeyler öyle kolay bulunmaz. Kaykay yapan gençlere bakan Doruk, “Keşke bizde de bu tip gelişmiş yerler olsa.” dedi.

Gotik Mahalle: Taşlarda Gizli Hikâyeler

Barri Gòtic’in taş sokaklarına girdiğimizde Doruk başta ilgisizdi ama bir süre sonra duvarlardaki detaylar, dar sokaklardaki gizem onu da içine aldı. Bu mahallede yürümek adım adım Orta Çağ’a yürümek gibi bir şey. İncecik taş sokaklar, gotik kemerler, taş balkonlardan sarkan sardunyalar…

Katedral Meydanı’na vardığınızda, karşınıza çıkan Barselona Katedrali, şehrin ruhunu anlamak için iyi bir başlangıçtı.

Katedralin hemen yakınındaki Plaça del Rei, Kraliçe Isabel ile Kristof Kolomb’un Amerika keşfinden sonra buluştuğu rivayet edilen yer. Tarih burada sadece duvarlarda değil, havada asılı gibi…

Doruk ile birlikte Barselona Katedrali’ni ziyaret ettik. Sessizliği, yüksek tavanları, gotik taş işçiliğiyle Doruk’un dikkatini çekti.

La Rambla: Bir Şehri Okumak

Barselona gezimizde Orta Çağ’a yaptığımız bu yolculuk sonrasında sırada La Rambla vardı. La Rambla Barselona’nın can damarı. Yolun iki yanında sanatçılar, kuklacılar, sokak müzisyenleri… Her adımda başka bir performans, başka bir renk. Ortasındaki La Boqueria Pazarı, gözünüzü ve damağınızı aynı anda doyuruyor. Renk renk meyveler, şaraplar, zeytinler ve taze deniz ürünleri…

La Rambla’da yürürken Doruk en çok yaşayan heykelleri sevdi. Sokak sanatçılarına bozukluk atmak için can atıyordu.

La Boqueria Pazarı da Doruk için çok özel oldu. Doruk orada en sevdiği şey olan deniz ürünlerinden bol bol tatma şansı buldu.

Gaudí’nin İzinden: Rüyadan Gerçeğe

Barselona’nın kalbine adını kazıyan mimar: Antoni Gaudí. Şehir onun eserleriyle nefes alıyor. İlk durağımız Casa Batlló. Masalsı bir kemik evi andırıyor, sanki denizin altından çıkmış bir yaratığın sarayı gibi… Ardından Casa Milà (La Pedrera), dalga gibi kıvrılan cephesiyle dikkat çekiyor. Ama elbette ki zirve Sagrada Família. İnşaatı 1882’de başlamış, hâlâ tamamlanamamış bu devasa bazilika, Barselona’nın simgesi. Sessizce oturup kubbelerden süzülen ışığı izlemek, zamanın ve emeğin kutsallığını hissettirmekle kalmıyor, insanı içsel bir sükûnete davet ediyor.

Park Güell: Renkli Düşler Bahçesi

Doruk ile buradan Park Güeli’ye geçtik. Gaudí’nin doğayla sanatın birlikteliğini en çok hissettirdiği yerlerden biri Park Güell. Mozaiklerle kaplı sürüngen heykeller, masalsı kuleler ve şehrin ayaklarınıza serildiği bir seyir terası.. Doruk buraya bayıldı. “Bu kertenkeleyi her yerde görüyordum, meğer buradaymış.” diyen Doruk, Gaudi’yi bir efsane olarak tanımladı.

Montjuïc Tepesi: Tarih, Manzara ve Biraz Da Hüzün

Teleferikle çıktığımız Montjuïc Tepesi, bir yandan şehri kuş bakışı izleme fırsatı sunuyor, bir yandan da içindeki Castell de Montjuïc ile tarihe göz kırpıyor. İçerideki sergi, diktatör Franco dönemine dair bilgiler veriyor, buradan çıkarken İspanya’nın Franco rejimi döneminde yaşadıklarını anımsayıp hüzünleniyorsunuz. Ama hemen yakındaki Poble Espanyol, İspanya’nın farklı mimari dokularını bir araya getiren açık hava müzesi, neşenizi yeniden yerine getiriyor. Küçük dükkânlarında seramiklerden gözünüzü alamıyorsunuz. Bu arada burada, yerel şaraplardan tadabilirsiniz.

Barceloneta ve Akdeniz Esintisi

Şehri sahille buluşturan yer Barceloneta. Şehir merkezinden bisikletle inilen bu mahallede denizin kokusu, martıların çığlığı, kumda koşan çocukların neşesi var. Akşam, sahil kenarındaki bir restoranda deniz mahsullü paella söyledik. Ben şarapla, Doruk limonatalarla kutladı bu günü.

8. Camp Nou: Futbolun Mabedi

Barselona’ya gelip Camp Nou’yu görmeden dönmek olur mu? Hele de yanınızda futbol aşığı bir ergen oğlunuz varsa. FC Barselona, sadece bir futbol kulübü değil, Katalonya’nın kimliği. “Més que un club” (Bir kulüpten fazlası) mottosuyla büyüyen bir inanç, bir tutku.

Stadyum turu sırasında Messi’nin ayakkabılarından Puyol’un formasına, Ronaldinho’nun gollerinden Cruyff’un vizyonuna kadar her detay sizi içine çekiyor. Kulüp müzesindeki dev ekranlarda eski maçlar oynarken tribünlerde oturup gözlerimizi kapattık; Doruk’la birlikte bir El Clasico hayal ettik. Tribünlerde binlerce kişiyle birlikte, coşkunun bir parçası olmayı.. Doruk sıkı bir Real Madrid taraftarı olmasına rağmen buradan bir Messi ve bir de Ronaldinho forması aldı. “Bu adamlar başka anne.” dedi. Ben de içimden gülümsedim: Barselona, en inatçı Real Madrid taraftarını bile kazanabilir.

Gràcia ve Alternatif Barcelona

Turistik rotalardan biraz uzaklaşıp şehrin normal yaşamını görmek için Gràcia Mahallesine uğramak şart. Küçük meydanları, lokal tapas barları, bağımsız kitapçılar ve ikinci el dükkânlarıyla farklı bir dünya.

Akşamı Plaça del Sol’de geçirdik. Elinde gitarla şarkı söyleyen gençler, köpeğini gezdirenler, şarap eşliğinde sohbet eden çiftler… Hiçbir şey yapmadan sadece orada olmak bile yeterliydi.

Tibidabo ve Uçsuz Bir Bakış

Barcelona’ya veda etmeden önce çıktığımız son yer Tibidabo Tepesi oldu. Hem bir eğlence parkı hem de bir kutsal mekân olan bu yer, şehri son kez yukarıdan selamlamak için birebir. Sagrat Cor Kilisesinin kulelerine çıktığınızda, göz alabildiğine uzanan Akdeniz, kırmızı çatılar ve palmiye ağaçları sizi uğurluyor. Tibidabo’dan Barselona’ya bakarken Doruk “Yukarıdan Barselona harita gibi görünüyor.” dedi. Haklıydı…

Barcelona Akvaryumu: Derinliklerde Sakinlik

Barceloneta Limanı’nın hemen yanında yer alan Barselona Akvaryumu, sadece çocukların değil, her yaştan gezginin ilgisini çeker.

Dev köpek balıklarının başınızın üstünden geçtiği 80 metrelik tünel, sessiz bir hayranlıkla geçilir.

Deniz atları, mercanlar, tropik balıklar…

Bir süre sonra, denizlerin gizemli dünyasına dair içsel bir sessizlik çöker insanın içine.

Buradan çıkarken, bazen en büyük keşiflerin doğa karşısında duyulan sade bir hayranlık olduğunu fark edersiniz. Barselona gezisinde Doruk’un en sevdiği yerlerden birinin de akvaryumun olduğunu söyleyebilirim.

W Hotel: Camdan Yükselen Bir Hayal

Barceloneta sahilinin ucunda, dev bir cam yelken gibi yükselir W Hotel.

Lobisine adım atıldığında, zamanın biraz daha parlak aktığı bir yere girilmiş gibi hissedilir.

Teras barı, Akdeniz’e açılan bir pencere gibidir. Gündüzünde ışık yansımalarıyla, gecesinde şehir ışıklarıyla başka bir gerçeklik sunar.

Bazen sadece yukarı çıkmak, bir içecek söyleyip o manzaraya bakmak bile yeterlidir.

Barselona’nın tüm renklerini, çizgilerini, gürültüsünü ve sükûnetini aynı anda sunar bu manzara.

Bir Şehri Sevmek, Onunla Kalmak İstemektir

Barselona, sadece gezilecek yerleriyle değil, hissettirdikleriyle de unutulmaz bir şehir. Gündüzleri tarihle, sanatla, müzikle dolu. Geceleri ise tapas barlarda, sokaklarda, dost sofralarında geçen anlarla… Doruk’la çıktığım bu yolculukta yalnızca bir şehri değil, oğlumu daha çok tanıdım. Ve bu kez bavula sadece magnet, formalar ve kitaplar değil, birlikte yaşanmış hikâyeler, susarak anlaşılmış anlar ve birlikte büyümüş anılar da koyduk. Barselona, seni hep hatırlayacağız. Ama belki de en çok, Doruk’la Camp Nou’da geçirdiğimiz zamanları… Yazımı noktalarken şunu biliyorum ki, Doruk’la buraya bir gün yeniden gideceğiz. Belki aynı sokaklardan geçeceğiz, belki başka bir köşesini keşfedeceğiz.

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisment -
Google search engine

En Popüler