Son günlerde başsavcılığa ve savcılara yönelik yürütülen sistematik saldırılar, sıradan bir eleştiri dalgasından öte, hedefli bir karalama kampanyasının parçası gibi duruyor. Bu tür linç girişimleri yeni değil. Hafızası güçlü olanlar hatırlayacaktır: Tekin Arhun’un yargılandığı “evrak sahteleme” davası sırasında da benzer bir tablo çizilmişti.
Başsavcı Sarper Altıncık’ın görevde olduğu dönemde, savcılık makamı üzerine yoğun bir baskı kurulmuş, Arhun’un bazı çevrelerle olan ilişkileri üzerinden savcılığa çirkin para pazarlıkları iftirası atılmıştı. Ama olanlar ortada… Ne oldu? Arhun 4 yıl hapis cezası aldı. Ve bunu sağlayan, baskılara boyun eğmeyen, dirayetli bir savcılık duruşuydu. Savcılığı karalamaya çalışanların hepsi birer birer yalancı çıktı. O dönem gazetemiz Kıbrıs Gerçek olarak davayı adım, adım takip ettik. Mahkeme salonlarında konuşulan her cümleyi, her delili titizlikle analiz ettik. Ve Arhun’un ceza alacağını yazdık. Haksız mı çıktık? Hayır. Zaman bizi haklı çıkardı.
Ama şimdi görüyoruz ki; o dosyada alınan cezanın öfkesi hala dinmemiş. Savcılığa yönelik saldırılar tam da bu nedenle tekrar gündeme taşınıyor. Bazı kişiler, kurumlar ya da perde arkasındaki çıkar çevreleri, Arhun davasında kaybettiklerinin intikamını almak istiyor gibi. Çünkü biliyoruz: yargılanan her güçlü figürün arkasında bir “temizleme ekibi” olur. Ve bu ekip, bir yandan davayı yürütenlere çamur atarken, bir yandan da kamuoyunu yanıltma görevini üstlenir.
Nitekim o dönem “Arhun serbest kalacak” diye yazanlar, kendilerini basın mensubu değil, adeta paralı propaganda makinesi gibi konumlandırdılar. Mahkemeyi takip etmeyen, delil okumayan, sadece kulaktan dolma bilgilerle algı yaratan gazeteler ve köşe yazarları vardı. Bazı sendika başkanları bile ne olup bittiğini anlamadan, birilerine inanmaya kalktı. Ama gerçekler inatçıdır, gizlenemez. Ve o gerçek; Arhun’un ceza aldığı, kurtarılamadığı, tüm planların çöktüğü bir sonucu ortaya koydu.
Bugün yine benzer bir süreç yaşıyoruz. Savcılık makamı üzerinde kurulan baskılar, kişisel hırsların ve hesaplaşmaların bir yansımasıdır. Ve bu saldırılar, kamu vicdanının temsilcisi olması gereken yargı sistemini itibarsızlaştırma çabasıdır. Ancak unutmamak gerekir: yargıya saldıranlar, aslında hukukun kendisine saldırmaktadır. Bugün hedef savcılıksa, yarın sıra herkese gelir.
Biz Kıbrıs Gerçek olarak, geçmişte olduğu gibi bugün de gerçeğin ve adaletin yanındayız. Kim ne yazarsa yazsın, kim hangi algıyı üretmeye çalışırsa çalışsın; tarih, doğruları haykıranları unutmaz. Yargıya yapılan bu itibarsızlaştırma çabaları, halkın vicdanında yer bulmaz. Ve bizler bu süreci, bir “intikam operasyonu” olarak tanımlamaktan ve geçmişte bu çevrelerin yaptıklarını ifşa etmekten geri durmayacağız!
Yargıyı diz çöktürmek isteyenleri, dizlerinin bağı çözüldüğü güne kadar yazacağız!